Kayıtlar

Şeriata uymak saadet yoludur

          Şeriata uymak saadet yoludur  Allahü Teâlâ'yı tanımayı anlatmak uzundur. Bu kitaba sığmaz. Bu tanımanın tamamını aramaya teşvik ve tenbih için bu kadarı yetişir. Saadetin tamamı, bu marifetten insanın alabildiği kadar almasıdır. İnsanın saadeti, Allahü Teâlâ'yı tanımakta ve ona kulluk ve ibadet eylemektedir. Marifetin, yâni Allahü Teâlâ'yı tanımanın, saadet-i ebedi olmasının sebebi daha önce anlatıldı. Kulluk ve ibadet etmenin insanın saadetine sebep olması şöyledir: İnsan ölünce, Allahü Teâlâ ile olacaktır. «Dönüş O'na doğrudur» (1). Bir kimse, bir kimse ile devamlı kalacaksa, onun rahat ve saadeti o kimseyi sevmesindedir. Onu ne kadar çok severse, o kadar mes'ûd olur. Zira sevdiğini görmesiyle lezzet ve rahatı artar. Marifet ve çok zikir olmaksızın Allah sevgisi kalbde galib olmaz. Herkes sevdiğini çok zikir eder, çok anar. Onu ne kadar çok zikrederse o kadar çok sever. Bunun için Davud aleyhisselâma vahiy geldi: «Senin çâren Benim, esâs işin Benimle

İmam Gazali ölüm hakikatı

             Ölüm hakikatı Eğer ölümün hakikatinden bir nebzecik bilmek istersen, bilmelisin ki, insanın iki ruhu vardır. Biri, hayvanlara mahsus ruh cinsindendir ve biz ona «Hayvanî ruh» diyoruz. Diğeri ise, meleklere mahsus ruh cinsinden olup, ona «İnsanî ruh» diyoruz. Bu hayvani ruh, canlılarda sol tarafta bulunan yürek denilen et parçasında olup, kalbin menba'ıdır [kaynağıdır]. O ise. hayvanın bâtın mizaçlarından buhar gibi, lâtiftir. Mutedil bir mizacı [karakteri] vardır ve kalbden atar-damarları vasıtası ile hareket eder. Beyne ve bütün uzuvlara ulaşır. Bu ruh, his ve hareketleri taşımaktadır. Beyne ulaşınca, harareti azalır, mutedil olur. Göz ondan görme kuvveti, kulak ondan işitme kuvveti ve diğer azalar da kendi hassa ve kuvvetlerini alırlar. Bu, içerisi tozlu olan bir odadaki kandile benzer. Kandilin ışığı tozlardan geçip, duvarın üzerine düşer. Orayı aydınlatır. Kandilin aydınlığı duvarın üzerinde zahir olduğu gibi, Allahü Teâlâ'nm kudretiyle görme, işitme ve d

Mektubat ı Rabbani 314. mektup

 314. MEKTUP MEVZUU : a) Vahdet-i Vücud meselesi üzerine Muhyiddin b. Arabi'nin tuttuğu yolun beyanı.. b) Bu hususta Hazret-i Şeyhimizin tutumu.. Allah ona selâmet ihsan eylesin.. *** NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, Şeyh Abdülaziz Confori'ye yazmıştır. *** Rahman Rahim Allah'ın adı ile.. Allah'a hamd olsun. O, öyle Yüce Zat'tır ki: îmkânı vücubun aynası kıldı; ademi dahi vücudun mazharı eyledi.. Vücub ve vücud, her ne kadar Sübhan Haklan kemalinden iki sıfat ise de: O Yüce Zat, bütün isimlerin, sıfatların, ötesindedir. Şuunların ve itibarların dahi ötesindedir. Butunun ve zuhuratın dahi ötesindedir. Büruzun ve kûmunun dahi ötesindedir. Tecelliyatın ve zuhuratın dahi ötesindedir. Müşahedelerin ve mükâşefelerin dahi ötesindedir. Her mahsusun ve makulün dahi ötesindedir. Vehme gelenin ve hayâl edilenin dahi ötesindedir. Ve., o Sübhan zat: öt

SOHBETLER-Cahil Sofilik Olur mu?

Allah ve Rasulü’nün bildirdiği gibi İslâm’ı yaşamadan tasavvufî bir hayattan söz edilemez. Bunun için ehl-i tasavvuf olan kişilerin, mürşidin manevi terbiyesi altında seyr-i süluklarını tamamlarken dinin emir ve yasaklarına ve Rasulullah s.a.v.’in sünnet-i seniyyesine uymaları gerekir. Mürit, yani isteyen, talep eden kişi, Allah’ın hükümlerine sarılıp O’nun yolunda ilerlemeyi talep eden kişidir. İslâm’ı, Rasullullah s.a.v.’in bildirdiklerini bilmeden, Allah’ın hükümlerine teslim olmadan, ibadet ve taati ciddiye almadan mürit olunmaz. Yolunda olunanın yolunda ilerlemeyi istemeden, O’nu istemesi samimi olmaz. Bir mürit, mürşit eli tuttuktan sonra hemen dinini öğrenmesi, eksiklerini tamamlaması gerekir. Şam’da doğup yine orada vefat etmiş olan fıkıh alimlerinin büyüklerinden İbn Abidin hazretleri, zahir ilim eğitimini tamamladıktan sonra tasavvufta da eğitimini tamamlamıştır. Büyük bir ilme sahip olarak Mevlâna Halid hazretlerinin halifesi olmuştur. İbn Abidin hazretleri, kadın olsun e

SOHBETLER-Cennet ve Cehennem

Alimlerimiz, cennet ve cehennemin yaratılmış olduklarını, her ikisinin de mevcut ve hazır olduklarını bildirmişlerdir. Cennet, taat ve iman ehli kimseler, cehennem ise isyankâr ve azgınlar için hazırlanmıştır. Hiç kimse cennete ameliyle giremez. Allah Tealâ’nın fazl u keremiyle girer. Fakat amel Allah Tealâ’nın hoşnutluğunu, kerem ve ihsanını celbeder, ayrıca cennette daha yüksek derecelere ulaştırır. Ahirette insanın üç önemli meselesi olur: İbadet ve taatler, günahlar ve nimetler. Dünyada yapılan ibadet ve taat, Allah Tealâ’nın bize vermiş olduğu her türlü nimete karşı sayılır. Geriye günahlar kalır. Allah Tealâ dilerse günahları affeder, dilerse azap eder. Bu yüzden kimse ahirette azap görmeyeceğini söyleyemez. “Nimetlerin hesabı, günahların azabı var” kaidesi umumidir. Bunu anlayabilsek hiç günah işlemememiz gerekir ama insan nefsi şeytan ve dünya ile birleşerek günaha sevk eder. Günahı kaldıran, ona karşılık gelen, tövbe, ibadet ve taatlerdir. Öyle günahlar da va

SOHBET-Nefs Terbiyesi

Kendimizi yani nefsimizi terbiye etmezsek, Allah korusun, yolumuz cehenneme çıkabilir. Bu yüzden vakit kaybetmeden nefsin terbiyesi için çaba göstermek gerekir. Bunun en büyük, en etkili adımı da kâmil bir mürşidin elinden tutmaktır. Allah Tealâ’nın izniyle kâmil mürşidin yardımı, himmeti nefsimizin ayartıcılığına karşı koyup kurtulmamıza vesile olur. Terbiye olmamış benliğimizin yani nefsimizin başımıza sardığı türlü belalar var. Bunlardan biri dünyalık emelleri yakın, eceli uzak göstermesidir. Sürekli dünyalık menfaatler, hazlar için hayal kurup, onları elde edeceği ümidiyle insanı oyalar. Param pulum, evim arabam, makam mevkim, itibarım olsun diye ister durur. Sanki dünya sonu olmayan bir yermiş gibi daima bunlara dair planlar yapmakla günlerini geçirir. Bahanesi de vardır. “Dünya için bunlar da şart!” diye diye, peşinden kovalamakta olan ecelinin ciddiyetini kavrayamaz, ahiret hesabını idrak edemez. Bu halin tedavisi için insan kendisini içtenlikle tövbe etmeye zorlamalı, Allah’t

SOHBET-Mürşid-i Kâmil Ne Yapar?

Mürşitlik rütbesi ve mürşitlerin hizmeti, Kur’an-ı Kerim ve Efendimiz s.a.v.’in hadisleri ile bildirilmiş, hükümleri açıklanmıştır. Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Muhammed’in nefsini elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, hiç şüphesiz Allah Tealâ’nın en sevdiği kulları, Allah’ı kullarına, kulları da Allah’a sevdirenler, yeryüzünde hayır ve nasihat için dolaşanlardır.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 409). Mürşitlik Allah Tealâ’ya davet rütbesidir. Mürşid-i kâmil, Allah Tealâ’yı kullarına kulları da Allah Tealâ’ya sevdirmek için bir vasıtadır. 14 asırdır bu ümmetten milyonlarca müslümanın kurtuluşuna vesile olagelmişlerdir. Dünyanın dört bir tarafındaki mürşid-i kâmillerin ve evliyanın türbelerinden hiç eksilmeyen ziyaretçiler, veli ve mürşit sevgisinin en güzel örneğidir. Gerek Anadolu’da gerek diğer İslâm beldelerinde bulunan binlerce veli türbesinin sürekli ziyaret edilmesi ve milyonlarca insanın oralarda Kur’an tilavet etmeleri, salât u selamlar getirmeleri